28 Şubat 2011

F1 Motorları

F1 Motorları

F1 motorları makine ve metalurji mühendislerinin çalışma alanına giren oldukça kompleks yapılı makinelerdir. Metalurji kısmını içeren yönü, motorların genel yapısında kullanılan materyallerdir. FIA, kural kitabında bir Formula 1 motorunda hangi malzemelerin kullanılabileceğini kesin ve net olarak belirtmiştir.

İntermetalik malzemeler; Ti-Al, NiAl, CuAu, NiCo alaşımları gibi malzemeler. İntermetalik faz, katı bir çözeltide 2 ya da daha fazla metalin birbirine kovalent ya da iyonik bağlarla bağlanması sonucu oluşan malzemelerdir.

Kompozit malzemeler; İki ya da daha farklı malzemenin birbirini destekleyecek şekilde katı yapıda ve kendilerinden bağımsız bir malzeme oluşturması. Örn: Beton gibi..

Metal Matriksli Kompozitler: Bu malzemeler, metalik matriks içeren malzemelerdir. Ana fazın içerisinde, sıvı yapıda %2'den daha fazla metalik matriks vardır.

Seramik Malzemeler: Bunlar Al, Si, C, N alaşımları inorganik ve metal olmayan malzemelerdir.

FIA, motorlarda şu malzemelerin kullanılmasını yasaklamıştır:

* Magnezyum tabanlı alaşımlar
* Metal Matriksli Kompozitler
* İntermetalik Malzemeler
* Ağırlıkça %5'ten daha fazla Berilyum,İridyum ve Renyum içeren alaşımlar.

FIA'nın motorun belirli bölgeleri için getirdiği malzeme standartları:

* Pistonlar alüminyum alaşımlarından yapılmalıdır.Ör:Al-Si,Al-Cu,Al-Zn alaşımları gibi.
* Bağlantı elemanları demir ya da titanyum içerikli olmalı ve tek parça halinde üretilmelidir.
* Krank mili demir alaşımlarından yapılmalıdır.
* 19000kg/m3 yoğunluğunu geçen hiçbir malzeme krank milinde kullanılamaz.
* Subaplar, Demir, Kobalt ya da Titanyum alaşımlı olmalıdır.

- Çalışma prensibi:

Bu motorlar atmosferik prensiple çalışmaktadır. Yani herhangi bir özel besleyici (turbo charger gibi) kullanılmaz. Bir zamanlar (1980'lerin ortalarında) turbo şarjlı motorlar kullanılıyordu ve bu makineler sahip oldukları müthiş besleme (ekstra basınç) sayesinde sıralama turları modunda 1000hp'i aşan güçler üretebiliyordu. Bugün ise turbo aksamı atmosferik motorlara uygulanamıyor ancak teknolojinin bu motorlara son derece iyi adaptasyonu sonucunda ortaya 900hp'i aşan güçler ortaya çıkıyor.. Ve bu güç tamamen atmosferik bir motordan elde ediliyor, en şanslı günde bile motor kapağından giren hava basıncı 1.2 bar kadar oluyor ki bu rakam çok ama çok az.

- Güç sınırı:

2005 kuralları gelmeden önce F1 motorları 920 hp civarı güç üretebiliyorlardı. 2005 kurallarıyla V10 motorlarla üretilen güç 900 hp civarındaydı. Ancak 2006'da getirilen 2.4 lt V8 motor kuralı neticesinde elde edilen güç yaklaşık 800 hp civarında.

- Teknik özellikler ve ilginç veriler:

* Silindir sayısı-şekli: 8 silindir, V biçiminde, V açısı 90 derece sabit.
* Hacim: 2400cc: 2.4 litre, 8 silindirden silindir basina 0.3 lt.
* Güç: 750-850 hp arası (tahmini)
* Max. motor devri: 19000 d/dak.
* Debriyaj paketi büyüklüğü: Çapı 10 cm'den daha küçük yani bir hamburger kadar.
* Transmisyon ağırliğı: 30kg civari



- 88 Mclaren motoru ve 04 Ferrari motoru karşılaştırması:

* Hacim:1600cc-3000cc
* Silindir sayısı-sekli: V6-V10
* Güç: 680hp'e-920hp.
* Turbo basinci: 2.5bar'a 0 bar.
* Motor devri: 12500d/dak'a 19200d/dak.
* Ağırlık: 054 fazladan dört silindire ve iki kat hacme sahip olmasina ragmen 88'in 1.5'luk V6'sindan ciddi oranda daha küçük ve daha hafif.


- Atmosferik motor, 900hp?

Atmosferik bir motordan 900hp çıkarabilmek gerçekten yetenek ve farklı düşünceler isteyen bir iştir. Bu motorların nasıl bu kadar kuvvetli olduklarını açıklayalım: İlk olarak bu motorlar gerçekten diğer yarış motorlarından hatta ve hatta gündelik motorlardan bile çok daha farklı yöntemlerle üretilirler.

Bu yöntemleri basitçe siralamak gerekirse;

- Piston kolları özel alaşımlardan yapıldığı için çok daha hafiftir ancak daha narindir.
- Pistonlarda aynı şekilde özel alaşımlardan yapılır, kimyasal işlemlerden geçirilerek mukavemeti arttırılır, sıcağa ve fiziksel darbelere karşı olan direnci artar.
- Pistonlar boyca çok kısadır
- V açıları değişiktir
- Subap sistemleri oldukça farklıdır
- Volan ve krank mili de çok hafiftir.
- Yani bu motorlarda hafiflik daha fazla güç sağlar.

Belki de dünyada en çok zorlanan makinelerdendir F1 motorlari.18000d/dak'da degistirilen vitesler, ani devir oynamalari,.ok uzun süre tam gaz gitme gibi. Hangi birimiz arabamizla tam gaz gidiyoruz ki? Mutlaka birseyler oluyor ve ayagini gazdan çekmek zorunda kaliyorsun.(gerçi arada istisnalar olabilir)

- F1 motorlarında devir barajı nedir? Bu alanda rekorlar kimlere aittir?

Önceleri 16000-17000d/dak çevirebilen motorlar bana çok güçlü, çok kuvvetli, erişilmez gelirdi ancak günler geçtikçe bu rakamlar yukarı doğru çıkıyor. Hele hele 2004 sezonunu gördüyseniz bunu daha iyi anlayabilirsiniz. Şu sıralar Ferrari en dayanıklı motorları Mercedes ise en dayanıksızları üretmek alanında gayet başarılı olmuş durumdalar. Ama ikisi aralarında kapışa dursun BMW hakikaten çok iyi motorlar ortaya çıkarıyor. Tamam belki Ferrari'nin ki kadar dayanıklı değil ama optimuma yakın motorlar üretiyorlar. 2000 yılında BMW pistlere döndüğünden beri sürekli marjini geliştiriyor. Her zaman Williams sürücülerine düzlükte en hızlı olma şansı verdiler, tabi onlar bu avantajı degerlendirebildiler mi? Orası tartışılir.. (Juan Pablo'nun bir sıralama seansı sonrasında otomobildeki pakete olduğu gibi "kahrolası" deyip uzaklaştığını biliyorum) Her neyse BMW P83, P84, P85 çok iyi motorlar ancak BMW motorlarından en çok anılmaya değer olanı P82 ve P82'nin sıralama versiyonu yani 2002'de kullanılan motorlar. Juan Pablo bu motor ve FW24 şasisiyle 2002 yılında, İtalya'nın Monza pistinde sıralama turlarında Variante Ascari'den sonra Parabolica'ya doğru uzanan düzlükte 19026 d/dak çevirmeyi başarmıştı. Ki bu bir rekordu ve aynı zamanda atılan tur tarıhın en hızlı turuydu.

Diğer bir rekor ise 2004 Çin Grand Prix'inde J.Villeneuve'den geldi. Villeneuve sıralama turlarında bir viraj çıkışında gaza oturdu ve ekrandaki 20000d/dak'a dayaniverdi. Belki daha fazla çevirmiş olabilir ancak o devir zannediyorum şu ana kadar çevrilmiş en yüksek F1 motor devri. Renault motoru güçsüz diye bilinir padokta, ancak çevirdiği devir gerçekten doğruysa o zaman çok etkileyici bir hal alır olay. 2004 yılında yaşanan bu olayı bir düşünsenize, elinizin altında bir mil var ve o mil saniyede 333 kere dönüyor.

2005 yılında ise getirilen 2 yarışta tek motor kuralı neticesinde elbette güçten kısılmak zorunda kalındı. Bunun nedeni ise dayanıklılık ve güç kavramlarının birbirine ters orantılı olması. Yani dayanıklılığı arttırılan bir motorun gücü azalır ve gücü arttırılan bir motorun dayanıklılığı azalır. 2005 yılında en iyi motorlar büyük ihtimalle gridin üç büyükleri olan Mclaren F1, Renault ve Ferrari takımlarına aitti. Ancak bunlardan en dayanıklısı Renault'un üretmiş olduğu RS25 kod adlı motordur. Motor her ne kadar üstün bir güç gösteremese de, şasiye mükemmel bir uyum sağlamış ve otomobilin bir paket olarak oldukça iyi gözükmesini sağlamıştır. Mercedes motorları da elbette 2005'in en dayanıklı motorlarındandı, ancak şaside yaşanan problemler neticesinde, motorun iyi olması paketin tümüne pozitif bir etki etmedi. Ferrari ise daha ziyade lastikleri ve yaşadığı yapısal sorunlarla boğuştu geçen sene. Ferrari'nin motoru da en az Renault'un ki kadar güçlü ve dayanıklıydı.

- Motorları dayanıklılaştırma problemi

Yeni çıkan kurallarla takımlar, motorları dayanıklılaştırmakta güçlük çekiyorlar. Kimisi yönetmelikteki gri renkli boşluklardan fayda etmek istiyor, kimi ise işini doğru-dürüst yaparak etiğe uygun davranıyor. Peki daha dayanıklı motor üretmek için hangi yöntemler kullanılıyor?

* Mikrofüzyon teknolojisi.
* Yanma odasında uzatmalar.
* Piston-Segman kalınlığının arttırılması.
* Silindir kafalarının kuvvetlendirilmesi.
* Genis sidepod ve dik radyatör kullanılması.
* Egzos çıkışlarında özel materyaller kullanılması.
* Aero'dan fedakarlık yaparak motor kapağına yarıklar açmak ya da sıcak hava çıkışı için sidepodların üstüne bacaların konulması.
* Daha kuvvetli materyallerin kullanılması.

- Motorların yanma sebepleri:

Aslında bir motorun iflas etmesinin bir çok sebebi vardır. Sıralarsak;

1- Vites değişimlerinde motor devrini aşırı arttırmak.
2- Su soğutmasında problemler.
3- Yanlış sıkılan valfler.
4- Rölantide ve kalkış anında fazladan oynayacaktım.
5- Zamansız vites değişimi.
6- Yanlış ayar.
7- Egzosta kırılma ya da çatlamalar vb..

Motorlar patlama aşamasına yakınken silkeleme, tekleme mi yapar diyorsunuz? Yanılıyorsunuz, çünkü F1 motorları anlattığım gibi oldukça kompleks ve farklı aletler. Lafı uzatmadan bir motor patlamadan önce nasıl tepki verir onu söyleyelim: Bir motor patlamaya yakınken anormal denecek kadar fazla devir çevirir. Düzlükteyseniz her zamankinden daha fazla hıza çikarabilirsiniz, ardından bir tıkırtı gelir ve motor gaz pedalı komutlarına tepki vermemeye başlar ve stop! Kafanızı çevirip aynadan baktığınızda göreceğiniz ise arka kısımdaki beyaz dumanlardır.

Formula 1 otomobillerinde Camber ve Toe ayarları:

Formula 1 otomobillerinde bilindiği gibi çeşitli mekanik ayarlar vardır. Süspansiyon geometrisi dahilinde olan kritik camber ve toe ayarları da bu kapsama girer.

- Camber açısı nedir?

Camber açısı, tekerlek düşey düzleminin yatay düzlemle, yani tekerleğin bastığı yerle yaptığı açı ya da kabaca "tekerleğin eğim açısı"dır. Camber açıları pozitif ve negatif olmak üzere 2 grup altında incelenir. Bu açılar için sınırlar [-6, 0, +6] derece aralığındadır ve genellikle bu sınırların dışına çıkılmaz. Pozitif camber dediğimiz kısım [0, +6] aralığını kapsarken, negatif camber ise doğal olarak [-6, 0] aralığını kapsar.


- Camber açısı ne işe yarar?

Camber açısı ayarları otomobilin temel ayarlarında çok önemli bir rol oynar. Takımlar bundan dolayı camber-toe gibi süspansiyon geometrisi ayarlarını piste vardıklarıi günün ertesi günü, yani genelde Çarsamba günleri yaparlar ve bu ayarlar aksi bir sorun çıkmadığı sürece tüm yarış boyunca korunur. Süspansiyon geometrisi ayarı otomobilin en temel ayarıdır ve burada yapılan en küçük hata bile pilotların sürekli yakındığı denge problemine neden olur. Bundan dolayı bu ayarlarıi seçerken çok iyi araştırma yapılmalı ve ayar sırasında çok hassas çalışılmalıdır.

Negatif açı aralığında tekerleğin alt kısmı dışa, üst kısmı içe (yani arabaya doğru) dönüktür. Pozitif aralık ise bunun tam tersidir.

Negatif açı özellikle ön tekerlerde kullanıldığında bu otomobile ekstradan bir dönme kuvveti kazandırır, ancak dezavantaj olarak tekerlekler dengesiz bir biçimde ve çok çabuk yıpranır. Çünkü negatif aralıkta tekerleğin iç kısmına yani arabaya doğru olan kısma) daha fazla yük biner. Negatif açı arka tekerlerde kullanıldığı zaman ise yüksek süratlerde daha fazla denge sağlanır. Ancak dezavantajı ön tekerlerin negatif açıdan dolayı sahip olduğu marjdan daha büyüktür. Bunun nedeni arka tekerlerin F1'de tahrik tekerleri olarak kullanılmasıdır. Yani güç sürekli bu tekerlere iletildiğinden aşınma ve yıpranma daha büyük derecede olur.

Pozitif açı aralığında ise durum biraz daha farklıdır. [+1, +3] derece aralığında otomobil net bir viraj dönme gücünden ziyade yere daha iyi basan lastiklere sahiptir ve bu sayede belki biraz daha yavaş ancak kaymadan viraj dönebilir. Negatif aralıkta ise otomobil belki daha yüksek süratle viraja girer ancak oversteer ya da understeer meydana gelir. Eğer açı çok arttırılırsa, otomobil fazlasıyla zorlanır, ve doğal olarak yerden yüksekliği artacağı için daha kötü yol tutar ve bunları takiben, lastiğin yere basma simetrisi bozulur ve kesinlikle otomobilden çok sey biiip!!!ürür.

Bir F1 otomobilinde 240 km/s'lik bir viraja 260 ile girebilirsiniz.. [+4, +6] aralığındaysanız bu spin atmanıza bile neden olabilirken, [-4, -6] aralığı ise kayarak ve zaman kaybederek o virajı tamamlamanızı sağlar. Bundan dolayı her zaman için en iyisi açıları [-3, +3] aralığında kullanmaktır.

Takımlar elbette bunları ayarlarken tüm pist koşullarını simülasyonlarla inceleyip ona göre karar veriyorlar. Gerektiğinde bir teker için negatif öbür teker için pozitif açı kullanabiliyorlar. Bunun nedeni ise basitçe pistin yapısı, tümsekleri, belirli yöne doğru olan virajların sayısı vs'dir. Böylece tüm tekerleklerden maksimum verimi alıyorlar ve en az aşınma-en iyi yol tutunma arasındaki optimum noktayı bularak piste çıkıyorlar.


- Toe açısı nedir?

Toe açısı (ki buna direksiyon geometrisi de denir), dönüş esnasında şasi ile ön tekerleklerin oluşturduğu açılar arasındaki farktır.


-Toe açısı ne işe yarar?

Bir otomobil bir virajı alırken içte kalan tekerleğin daha büyük bir açıyla dönmesi gerekir, çünkü bu tekerlek dışta kalan tekerleğe oranla daha küçük bir yarıçap üzerinde hareket etmektedir.

Örneğin otomobil dönüş yaparken iç taraftaki tekerlek şasi ile 23 derecelik bir açı oluşturduğu halde, dış taraf 20 derecelik bir açı ile hareket eder. Böylece virajda iç tekerleğin dıştakine oranla daha küçük bir çapta dönüşü saglanmış olur. Ancak her iki tekerleğin dönme merkezi de aynı kalmaktadır.

Dönüşlerde her iki ön tekerlek arasındaki açı farkı direksiyon rotları ile ara rot ve pitman rotu arasındaki uygun bağıntıyı elde etmekle sağlanır. Sağa dönüş yapmak üzere ara rot sola doğru hareket ettirildiği zaman sol mafsal sola doğru sürülür ve böylece ara rot ile direksiyon rotu arasında hemen hemen dik açı meydana gelir. Rotun sağ tarafı ise yalnız sola doğru hareket etmekle kalmaz aynı zamanda ileri doğru itilir. Bunun neticesinde sağ ön teker sol tekere nazaran biraz daha fazla döndürülmüş olunur.

Basitçe toe açısı, direksiyon döndürüldüğü zaman otomobilin ne kadarlık bir yarıçapta döneceğini belirleyen açıdır. Yani bazen direksiyonu yarım tur döndürürsünüz otomobil çok fazla döner bazen de yarım turla çok az bir yön değiştirme elde edersiniz.


kaynak: kumpas.org. writen by amorf

21 Şubat 2011

Yıldız Teknik Üniversitesi Sınav Soruları

                                                    
                                                      2010-2011 Güz Yarıyılı Sınav Soruları

Kinetik
Malzeme Bilimi
Malzeme Termodinamiği
Metalürji Termodinamiği
Mekanik Metalürji
Özel Döküm Yöntemleri
Seramik
Metalürjik Önişlemler

indirmek için tıklayınız..

DEVAMI GELECEK..

Kalbe "çakma" stent



Kalbe takılan lerin de kopyaları yapıldı. Uzakdoğu'da üretilen sahte stentler 'deki bir hastanede ihale kazandı. Yasal ama kalitesiz olan stentler, ucuz olduğu için kullanılıyor
'ye Uzakdoğu'dan kalp leri de geliyor. Tıbbi referansları eksik olsa da kolaylıkla Onay Belgesi'ni alabildikleri için hastanelerde ihale kazanıp hastaların kalplerine takılabiliyorlar. Uzmanlar hastaları "Nerede üretildiğine bakmadan, stendi sorgulamadan karar vermeyin" diye uyarıyorlar. Bugüne kadar medyada kalp stentlerine ilişkin iki tartışma oldu. İlaçlı stent mi, ilaçsız stent mi oysa bunların pek çok markası var. Hastaların çoğu kalplerine takılan stendin markasını hiç bilmiyorlar. Birçoğuna aslında tıbbi anlamda referansları yeterli olmayan yalnızca Avrupa Onay Belgesi bulunan CE damgalı stentler takılabiliyor. Uzmanlara göre en pahalı stent de en ucuz stent de en iyi stent anlamına gelmiyor. Stent kararı vermeden önce markasını da kontrol etmekte büyük fayda var.

KOPYALANABİLİYOR

Dr. Cem Bozkurt Türkiye'deki bir firmanın ürettiği stentlerin Uzakdoğu'da kopyalandığını ve yeniden Türkiye'ye satılıp hastaların kalbine takıldığını iddia ediyor. AB European Technology Platform Nanomedicine Yönetim Kurulu Üyesi ve Rejeneratif Hastalıklar Çalışma Grubu Başkanı Dr. Cem Bozkurt stentlerle ilgili sorularımızı yanıtladı:

Kalp stentinin kalitesizi olur mu?
Var ve bu hayati önem taşıyor. Avrupa etiketi olan stentler aslında Uzakdoğu'dan son derece primitif koşullarda üretim yapılan yerlerden alınarak sadece etiketlemenin bir Avrupa ülkesinde yapıldığı ürünler olarak karşımıza çıkıyor. Stent için asıl dikkat etmemiz gereken unsur üretim koşullarının güvenirliği.
Uzakdoğu'dan Türkiye'ye gelen bütün stentler şaibeli mi?
Medikal malzemeler hele hele koroner stentler insan sağlığını doğrudan ve geri dönülemeyecek şekilde etkiledikleri için çok önemliler. Birçok firma merdiven altı diye tabir edeceğimiz şekilde son derece sağlıksız şekillerde üretim yaparak ürün piyasaya sunmaktadır. Türkiye pazarına girerken gerekliliklerin çok az olması nedeniyle bu firmalar çok rahat bir şekilde pazara girebiliyor ve bizler için tehlike arz ediyor. Türkiye'de gerekli olan tek belgenin CE belgesi olması ve son yıllarda kontrolsüz bir şekilde bu belgeyi veren onaylayıcı kurumların bulunması bu endişelerimizi artırdı.
Uzakdoğu stentleri tehlikeli mi?
Türkiye'de ürettiğimiz stentleri Çin'e de satmak amacıyla distribütöre gönderdik. Ürünü inceleyerek yapabildikleri kadar ürünü kopyaladı ve Türkiye'de bir hastanenin ihalesini kazandılar. Ancak bunlar güvenliği ve etkinliği şüpheli ürünler.

CE belgesi güvenilir değil
CE belgesi veren ve kalite denemesi yapmayan firmalar var mı?
Elbette. Son yıllarda hiç bir denetlemeye tabi tutulmadan hatta başka firmaların klinik bilgileriyle Avrupa'da ve Türkiye'de satış için gerekli olan CE belgesinin alınmasını sağlayan onaylayıcı kurumlar var. Bu kurumlar başka firmaların çalışmalarını kullanarak CE belgesini alınmasını sağladıkları için simdi mercek altına alındı. Hatta geçtiğimiz aylarda bu kurumlardan biri kapatıldı ve yetkisi elinden alındı. Simdi bu kurum tarafından onaylanmış olan birçok markanın güvenirliği ve etkinliği sorgulanıyor.

KÖTÜ STENTLER NE YAPAR?
Doğru koşullarda üretimi yapılmamış stentin etkinliği olmayacağı gibi hasta için de geç pıhtı oluşumu, yeniden tıkanma hatta ölüm ile bile sonuçlanabilecek birçok probleme yol açabiliyor.


sabah.com.tr

16 Şubat 2011

İçdaş Staj Başvurusu

 Arkadaşlar İÇDAŞ A.Ş.  şirketinin yaz staj başvuruları başlamıştır. Aşağıdaki bağlantıya tıklayarak başvuru formuna ulaşabilirsiniz.Başvuru formunu "staj" olarak işaretlemeniz gerekmektedir. Başvuru esnasında sıkıntı yaşayan arkadaşlar mail yoluya bana ulaşabilirler.


İçdaş A.Ş staj başvurusu için tıklayınız..

İsdemir Staj Başvurusu



Arkadaşlar İŞDEMİR şirketinin yaz staj başvuruları başlamıştır. Aşağıdaki bağlantıya tıklayarak başvuru formuna ulaşabilirsiniz. Site "internet explorer" tarayıcı altında hizmet vermektedir.. Başvuru esnasında sıkıntı yaşayan arkadaşlar mail yoluya bana ulaşabilirler.


İsdemir staj başvurusu için tıklayınız..

Yükselirken Ezdiklerinin Yüzüne Bak..

“Yükselirken üzerine bastığın ve yanından geçtiğin insanlara dikkatli bak, düşerken yine onları göreceksin”


mountain_climb

Tabiatın kanunu bu, her yükselişin bir düşüşü var. İş hayatı her ne kadar savaş ise de bu savaşı kendinizle yapın, düşman kazanmayın.  Hayatta kalmak için öldürmek yalnızca vahşi doğada geçerlidir, unutmayın.
İnsan kazanmak her zaman için para kazanmaktan çok daha değerlidir. Çünkü parayı da insandan kazanıyoruz ve insanı kazanırsak, evet, parayı da kazanırız, çünkü insanı kazanmak için ona değer vermemiz ve ona değerli olanı layık görmemiz, ona fayda sağlamamız, onun da bunun karşılığı ödemesi anlamına gelir.
Bu denklem, insan kazanın ki onu kolay söğüşleyebilesiniz demek değil. Zaten iş hayatında amaç para da değil :)

İş hayatında amaç, başarı kazanmaktır, satış başarısı, büyüme başarısı, ciro başarısı, kârlılık başarısı, üretim başarısı, inovasyon başarısı.. Dikkat edin hepsi size para kazandıran şeyler değil mi? Dolayısıyla para da bizim başarımızın sayılabilir olmasını ve karşılıksız kalmamasını sağlayan bir değer. Yani bir cetvel..

Ne yaptık? İnsan kazandık ve onu salt para kasası gibi görmekten vazgeçtik.. Son olarak?
Rakibinizin elinden müşteri de alsanız, çok önemli bir ihaleyi, o ihale kendisi için son şans olan bir şirketin elinden de alsanız, ona iyi davranın! Rekabetiniz asla rakibi öldürmek için olmasın, rakibiniz ne kadar iyiyse, siz de o kadar iyiden biraz daha fazla iyi olmak zorunda olacaksınız çünkü!

Tekrarlıyorum!

“Yükselirken üzerine bastığın ve yanından geçtiğin insanlara dikkatli bak, düşerken yine onları göreceksin”

alıntıdır.http://www.omerekinci.com/category/basari-hikayeleri/

15 Şubat 2011

Türkiye Demir-Çelik Haritası

Ülkemizde demir-çelik üretimi için hammadde ve cevher rezervi ve mevcut rezervlerin tenörü düşük olmasına karşın demir metalini işleyerek çelik ve çelik esalı ürünlür üreten bir çok sanayi kuruluşu vardır.

Türkiye'de demir-çelik denilince akla ilk gelen kuruluş tabii olarak "ERDEMİR" entegre demir çelik üretim tesisleridir. Ülkemizdeki üretimin çok büyük kısmını elinde bulunduran Erdemir'in ardından yine cevherden başlayarak üretim yapan entegre tesislerimiz İSDEMİR ve KARDEMİR gelmektedir.

Entegre tesislerimizi bir yana bırakırsak geriye kalan üretimin büyük bir kısmını,yaklaşık toplam üretimimiz yüzde seksenini, ark ocaklı çelik üretim tesislerinden sağlamaktayız.Elektrik ark ocağı ile üretim yapan sanayi kuruluşları entegre çelik ürüten sanayi kuruluşlarına nazaran çevreyi daha az kirletmektedir. Fakat ülkemizde elektrik enerjisinin pahalılığı bilindik bir sorundur. Bu şirketlerimizin de şikayetlerinden en büyüğü budur. Bununla beraber elektrik ark ocakları metal hurdasıyla çelik üretmek için tasarlanmıştır. Ülkemizdeki hurda bu tesislerimiz için yetersizdir,elde olan hurda da malesef toplanamamaktadır. Kısacası bu kuruluşlarımız neredeyse tamamen "dışa bağlıdır" Bu da gelecekte demir çelik sektörümüzün için çok büyük bir sorun olcaktır!

Elektrik harcamalarını karşılamak üzere günümüzde şirketler bazı uygulamar geliştirmiştir. Örneğin Çanakkale bölgesindeki İÇDAŞ A.Ş çelik üretim tesisinin yanına bir termik santral kurmuş ve elektrik masraflarının oluşturduğu yükü bir nebze olsun azaltmaya çalışmıştır. Buna rağmen hurda ithalatı büyük bir sorun olmaya devam etmektedir. Ülke olarak bu soruna bir an önce el atmamız gerektiği gayet açık bir durumdur.

Ülkemizin çelik haritası "DCUD" (demir-çelik üreticileri derneği) tarafından çıkarılmıştır.


 resme tıklayarak büyük boyutta görüntüleyebilirsiniz..


Bu harita da ülkemizde çelik üretimi yapan kuruluşlar açıkça görülmektedir. Harita'da yer almayan bir çok yeni kuruluşta ülkemizde istihtam sağlamaktadır. (ArcelorMittal,Posco v.b.)




resim: http://www.dcud.org.tr

10 Şubat 2011

Metalurji ve Malzeme Mühendisliği'nden Önemli Başarı

 Mühendislik Fakültesi Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü Bilimsel Araştırma Proje kapsamında Yüksek Verimli Organik Mineral Kompleksi Yem Katkısı geliştirdi. Mühendislik Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü Üretim Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd.Doç. Dr. Halil İbrahim Ünal'ın verdiği bilgiye göre Kocaeli Üniversitesi Bilimsel Araştırma Proje kapsamında "Metal Boya Endüstrisi Atıklarından Besi Yemleri Katkısı Olarak Kullanılan İnorganik ve Organik Esaslı Mineral Çinko Kompleksi Üretimi" başlıklı 18,700 TL bütçeli BAP projesi çıktısı ile ülkemizin büyük yem katkı üreticilerini geride bırakarak daha fonksiyonel yem (besi, süt, broiler) katkısı geliştirildi.

Proje kapsamında gıda şartnamelerine uygun yem katkıları geliştirildiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Ünal "Bu proje ile, besi hayvanlarının canlı ağırlıklarının artmasında metabolik etken madde olan çinkonun organik formu olan çinko proteinat geliştirilmiştir. Organizmada birçok biyokimyasal reaksiyona giren çinko, özellikle alkalen fosfataz, karbonik anhidraz, DNA ve RNA polimeraz, dehidrogenaz ve laktat dehidrogenaz gibi bir çok enzimin sentezlenmesinde ve fonksiyonlarında önemli bir rol oynar" dedi. Yrd. Doç. Dr. Ünal'ın verdiği bilgiye göre; büyüme ve gelişme için çinkonun yeterli miktarda alınması şarttır. Yine Yrd. Doç. Dr. Ünal'ın belirttiği gibi çinko ihtiyacının hızlı gelişen genç ve erkek hayvanlarda daha fazla olduğu, çinko yetersizliğinde genellikle iştahsızlık, alopesi, yürümede güçlükler, gelişme geriliği ve canlı ağırlık kaybı gibi belirtilere neden olduğu bilinmektedir.

Toz halindeki çinko proteinat; hayvanın yiyeceğine belirli oranlarda direkt katılabileceği gibi diğer katkı malzemesi olarak besi yemlerine uygun konsantrasyon oranlarında formülüze edilebilir veya hayvanın içme suyu içinde kolayca çözündürülerek verilebildiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Ünal çalışmanın oldukça önemli bir başarı olduğunu da ekledi. Yrd. Doç. Dr. Ünal "Bu projede, çinko proteinat canlı ağırlık kazancı üzerindeki etkilerinin izlenmesinde, kuzulara çinko proteinat uygulamalarının kan serumu çinko, bakır, demir, kalsiyum, magnezyum, total protein ve gammaglobulin seviyeleri ile canlı ağırlık kazancı üzerindeki etkileri takip edilmiştir" dedi.

Yrd. Doç. Dr. Ünal, kuzularda çinko proteinat uygulamalarının örnek olarak alındığı çalışmada; çinko proteinat uygulaması yapılan deneme grubu ile kontrol grubu arasındaki canlı ağırlık artışı % 17-21 oranlarında olduğunu belirtti. Besi sektöründeki olumsuz gelişmelerin olduğu ülkemizde, bölümümüzde BAP projesi kapsamında geliştirilen besi yem katkılarının özellikle kuzularda, sığırlarda ve buzağılarda büyüme gelişimi sağlaması nedeniyle ekonomik verimlilik açısından önemli bir avantaj oluşturduğu belirten Yrd. Doç. Dr. Ünal bu önemli başarının Kocaeli Üniversitesi adına da önemli bir kazanım olduğunu ifade etti. Kocaeli Üniversitesi BAP projesi kapsamında RedoxMin.Danışmanlık Tic. ile Kocaeli Üniversitesi arasındaki sanayi işbirliği sonucunda, ulusal büyük firmalar geride bırakılarak besi yemi geliştirilmiş ve yerli canlı hayvan üreticilerine verilmeye başlanmıştır. Yrd. Doç. Dr. Ünal "Ülkemize önemli miktarda döviz kazandırılmasının yanı sıra geliştirilen yemin hem kalite hem de fiyat olarak son derece uygun olduğunu söyleyebilirim" dedi. Pek çok alanda olduğu gibi Üniversite Sanayi alanındaki gelişmeler ve ilişkilere de son derece önem veren ve Türkiye'deki, dünyadaki gelişmeleri yakından takip edip bilimsel anlamdaki desteklerini arttıran Kocaeli Üniversitesi'nin bu önemli başarısı bölüm için olduğu kadar ilgili birimler açısından da memnuniyetle karşılandı. 





alıntıdır.http://bhi.kocaeli.edu.tr/subat7.htm

8 Şubat 2011

İlk İş Görüşmesi...

•   Analiz yapmadan iş görüşmesine gitme.
      o   Şirketi iyi araştırın, bir rapor yazın ve yanızında götürün.
      o   Şirketin sizin ilgi alanınıza giren departmanının artılarını eksilerini ve o tarafa yapabileceğiniz katkıları yazın.
      o   Sizin açınızdan bir rakip analizi, üçüncü bir göz olarak rakiplerin ve şirketin durumunu yazın.
      o   Bu rapor şansını %50 arttıracak! İyi araştıran ve işine (daha başlamadan) bu kadar hakim birini kimse kaçırmak istemez.
      o   Ama bu raporu sunarken sırıtmak da yok  “Bakın ben n’aptım, hehe kimse böyle bir rapor getirmedi değil mi?” gülüşü yok, sanki o rapor asli işinizmiş gibi bir ciddiyetle sunun.
•   Diri ve capcanlı görün.
      o   Kendinden emin, temiz, şık ve pozitif enerji veren bir duruşunuz olmalı. “Bu çocuk/kız şirketin enerjisini yükseltir, sırf şu pozitif duruşu için bile işe alınabilir” izlenimi verin.
•   Rakiplerini iyi tanı.
      o   O işe kimler başvurmuştur? Sizin o rakiplerden farklarınız nelerdir? Onlardan farklarını doğru konumlandırırsanız (ama rakipleri kötülemeden, “ben onlardan iyiyim, onlar daha dünkü çocuk” gibi ukala bir tavır uyandırmadan) sizi işe alacak olan kişinin karar sürecine yardımcı olursunuz.
•   En büyük kozun enerjin
      o   Bunu sözle söylemeyin ama karşınızdaki kişi  sizin diğer alternatiflerden farklı olduğunuzu ve aslında üniversiteden yeni mezun olmuş olmanın bir dezavantaj içerse de açığa çıkan enerjiniz düşünülürse avantaj da olabileceğinizi hissettirin. Hissettiremiyorsanız ima edin 
•   Okulu ön plana çıkartma!
      o   Bunu benden duymanızı istemezdim ama okula maalesef iş hayatındaki insanlar pek bakmıyor, hangi okulu bitirdiğinizi çok da takmıyor! (Harvard’lı iseniz durum değişir ama öyle olsaydınız bu yazıyı okuyor olmazdınız  ) Okulu ön plana çıkartmanız sizin gerçek hayattan bihaber olduğun izlenimi verebilir. Okulunu bölümünü söyleyin ama üzerinde çok durmayın (Zaten Türkiye’de eğitim sisteminin durumu ortada, üzerinde çok durursanız çökebilir!)
•   Maaş talebi (Dikkat: Tuzak soru)
      o   Bazıları bu maddeden dolayı kızabilir ama ilk işe girerken sorulacak “Maaş talebiniz?” sorusuna sırf arkadaşlarınızın büyük şirketlere girişte aldıkları yüksek maaşlardan dolayı yüksek bir rakam söylerseniz uzun süre iş arayabilirsiniz. Bence o şirket gerçekten çalışmak istediğin şirketse standart bir maaşla başlayıp zamanla vazgeçilmez olur, ondan sonra da yüksek maaşlar alabilirsin. Bu tuzak soruya “Birinci önceliğim maaştan önce bu şirkette kalıcı olmak, maaş konusunda anlaşabileceğimizi düşünüyorum, siz ne kadar düşünüyordunuz?” gibi duygusal bir cevap verirseniz etkileyici olabilir. (Ama “Peki 300 Liraya başlayın derlerse kabul etmeyin elbette, sorumluluk kabul etmem  )
•   Birinci öncelik değil tek öncelik!
      o   Mutlaka ki bir aileniz, kız arkadaşınız, tuttuğunuz takım gibi öncelikleriniz var, hobileriniz var. Ama ilk işinize başlarken aklınızdaki her şeyi silin. Yepyeni bir iş hayatına atılırken karşınızdaki kişi, müstakbel işinizin hayatınızdaki 3. ya da 5. önceliğe sahip olduğu hissine sahip olmak istemez. Bu şansınızı azaltır. Akıllıca davranın, işin sizin için birinci önceliğe sahip olduğunu hissettirin. (Tabii gerçekten öyle olmasını sağlayın önce 
•   İstediğini hissettir!
      o   “Bu işi istiyorum!”u beden dilinizle, imalarınızla, mimiklerinizle, hazırlığınızla ve inceden sözlerinizle hissettirin. Hiçbir karar verici böyle bir izlenim veren birine kolay kolay “Hayır!” diyemez.
•   “Seni neden alalım” sorusunun cevabı cebinde olsun.
     o   Bu soru önemli! Bir çok İK’cı ya sorar ya da sormadan cevabını arar. Bu sorunun cevabı sizde. Görüşmeye gitmeden önce bu soruyu kendinize yanıtlayın, sonra da karşınızdaki kişiye.
•   Kendinden başka kimseye, hiçbir şeye güvenme.
      o   Tanıdıklar, eş dost sadece o randevuyu almanıza yardımcı olsun, işe girmenizi onlar sağlarsa ne o işten fayda elde edebilirsiniz ne de iş arkadaşlarınız size iyi gözle bakar. Siz de zaten hak etmediğiniz bir işte olduğunuzu bildiğiniz için rahat edemeyeceksiniz. O yüzden sadece kafanızdakilere güvenin.
•   İyi düzenlenmiş, temiz bir CV, olmazsa olmaz!
      o   CV’nin içeriğine değinmiyorum bile, neler olduğundan çok onları nasıl sunduğunuz önemli. Ama temiz, şık ve düzgün olmalı.
•   Referansların “Reel” olsun.
      o   Hocalarınızı referanslara yazmayın. İş hayatında, akademik ünvanların referansı pek de geçerli değildir. İş hayatı, akademisyenlerin iyi elemandan anlamadığını düşünüyor. (Hocalar bana kızmasın lütfen). Referanslarınızı çok dikkatli seçin. İlk bakışta güven versin.
•   Yol haritan cebinde mi?
      o   Gelecekte nerelerde olacağınıza dair, neler öğreneceğinize ya da hangi istikamete gideceğinize dair bir yol haritası size “kendini bilen, ne yaptığını ya da ne yapacağını bilen insan” izlenimi verir. (İzlenimden öte böyle biri olmak önemli elbette)
•   Şirketler uzun vadeli elemanlar ister, uzun vadede o şirketin bir parçası olabilir misin?
      o   Karşınızdaki kişinin görmek isteyeceği en son izlenim o şirketi bir basamak olarak gördüğünüzdür. Uzun vadede o şirketin bir parçası olabilir misin? Bu soruya cevap istiyor karşınızdaki kişi.
•   Diploman kadar mısın?
      o   Diploman kadar iseniz aynı okuldan mezun olan arkadaşınız sayısınca rakibiniz var demektir. Diplomaya kendinizden neler kattınız, diploma dışında kendinize neler kattınız, bunları vurgulayın.
•   Şirketin patronu gibi git!
      o   O şirketi önemsediğinizi hatta platonik! olarak sevdiğinizi hissettirin. (Başa dönersek hatırlarsınız, zaten sevmiyorsanız o şirkete gitmemiş olmanız gerekir) O şirketi düşündüğünüzü hissettirin. Hatta çayınıza tek şeker atıyorsanız, çaycı teyzeye diğer şekeri uzatın, “ziyan olmasın” da dediniz mi, işlem tamam!)
•   Gizem uyandır!  
      o   Sizi beş dakikada çözemesin karşınızdaki. Sığ değil derinlikli olduğunuzu fark ettirin. Akılda kalıcı olmalısınız, unutmayın. Sıradan olmayın, heyecanınızla heyecanlandırın ama “cool” duruşunuzla da merak uyandırın. (Cool için özür diliyorum, Türkçe karşılığını bulamadım)
•   Şirketin yüzü ol
      o   Sokakta, evde, arkadaşlarınız arasında o şirketi temsil edebilecek misiniz? O şirketin adeta yüzü olabilecek misiniz? O şirkete yakışacak mısınız? O şirket size yakışıyor mu? Birbirinize yakışıyor musunuz ?  Cevap “Evet” ise bunu karşınızdaki kişiye hissettirin.
•   İnsan ilişkilerinin ve iletişiminin bir demosunu yap
      o   Hangi departmanda çalışıyor olursanız olun insan ilişkileriniz çok iyi olmalı, görüşmede heyecanlı olabilirsiniz ama unutmayın, kimse sizin “normalde harika bir iletişimci olduğunuzu ama o an heyecanlandığınız için donuk olduğunuzu” düşünmez. Çayı getiren kişiyle, sekreterle ve diğer personelle bile iyi bir göz teması ve iletişim kurun.
•   Büyümüş de küçülmüş!
      o   Rekabete bir başka bakış açısı da bu. Yaşınızdan büyük olmalısınız o genç yaşta iyi bir şirkete girebilmeniz için. Olmanız gerekenden fazlası olmalısınız. Aksi takdirde işiniz zor.

alıntıdır..  ömer ekinci

Metalürji v.s. Metalurji

Evet arkadaşlar kendimce gayet önemli bulduğum bir konu hakkında yazmak istedim bu yazımı : mesleğimiz adımızın yazımı. Bazılarımızın fark etttiği ve umursamadağı, bazılarımızın ise ilk defa duyduğu bir sorun olabilir. Sorun şu ki meslek adımızın yazılışı.

Malesef bir çok yerde karşımıza "metalurji" olarak karşımıza çıkan kavramın bu yanlışlığıyla kabul görmesi ve kullanılması ilginç bir durum. Hele bu yanlışlığın akademik eğitim veren "yüce"(!) üniversitelerimizde de bu şekilde kullanımı olayın vahimetini oldukça açığa çıkarıyor. Bir çok metalürji mühendisi, hatta metalürji mühendisliği eğitimi veren "değerli" hocalarımızın bile mesleğinin adını doğru  bir şekilde bilmemesi gülünçtür bence.

Diyebilirsiniz ki ; mesleğin yaptığı işi ülkemizde bilen yokken bu saçma saplantıda nerden çıktı? Görevimiz şu dur kanımca ; mesleğimizin değerlerine sahip çıkarak yeni teknolji ürünleri insanlığa sunmak ve bu ürünlerle "bunu metalürji ve malzeme mühendisi yaptı." etiketiyle mesleğimizi insanlarımıza tanıtarak bu lekeyi üstümüzden temizlemek.

Bunun yanında mesleğimizi vatandaşa sunarken doğru anlatmak gerekir fikrindeyim.Bunun için siz değerli Metalürji ve Malzeme Mühendisliği öğrencileri, Met. ve Malz. mühendisleri ve öğretim üyeleri lütfen bu konuda biraz daha özverili olalım.


7 Şubat 2011

WIN Fuarındaydık...

Türkiye ve Avrasya Bölgesi imalat endüstrisinin en önemli fuarı olan WIN - World of Industry Fuarı, 03 - 06 Şubat 2011 tarihleri arasında, 4 büyük sektörün endüstriyel bazda sergileriyle TÜYAP ta gerçekleştirildi.

METAL WORKING (16. Makina İmalatı ve Metal İşleme Teknolojileri Fuarı,WELDING (11. Birleştirme, Kaynak ve Kesme Teknolojileri Fuarı),SURFACE TREATMENT (5. Yüzey İşleme Teknolojileri Fuarı),MATERIALS HANDLING (10. Taşıma, Depolama, İstifleme ve Lojistik Fuarı) gibi 4 önemli sektörü bir araya getiren WIN'11 endüstri fuarında oldukça yoğun katılımcı ve ziyaretçi trafiği gözlerden kaçmadı. 

Endüstri alanındaki gelişmelerin,son teknoji ürünlerin sergilendiği fuarda metalürji ve makina sektörünün önemli temsilcileri de ürülerini sergilerken, fuarda  metalürji alanında  yeni teknoji ile geliştirilmiş bir çok ürün
görülmeye değerdi.

2011 yılında MAKİNA ve AKSAMI İHRACATÇI BİRLİĞİNDEN MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASINA, DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI, ANKARA SANAYİ ve TİCARET ODALARI'ndan VDMA Alman Makina ve Aksamı İmalatçıları Birliği'ne kadar 60'a yakın ulusal ve uluslararası kuruluş tarafından desteklendi.

 Fuar alanı gibi fuar alanın dışındaki hizmetler de davetli ve katılımcılara hizmet sağlama açısından gayet iyi düzenlenmiş. Ulaşım sorunu ile bir çok fuarda davetlileri çileden çıkaran TÜYAP fuar alanı fuar organizatörleri tarafından organize edilen yeterli sayıda ve önemli noktalara hareker eden servisler ile davetlilere büyük kolaylık sağladı. 

Davetlilerden iyi not alarak son bulan 1.faz endüsti fuarının, 17-20 Mart  tarihleri arasında yine 3 önemli sektör olan; OTOMASYON,HİDROLİK,ELEKTRONİK ile 2. fazı gerçekleştirilecek. 
 

3 Şubat 2011

Üniversitelerimiz

Afyon Kocatepe Üniversitesi, Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü
Anadolu Üniversitesi, Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği Bölümü
Atılım Üniversitesi, Malzeme Mühendisliği Bölümü
Celal Bayar Üniversitesi, Metalurji Mühendisliği Bölümü 
Cumhuriyet Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Dokuz Eylül Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Dumlupınar Üniversitesi, Seramik Mühendisliği Bölümü
Erciyes Üniversitesi, Malzeme Bilimi ve Müh. Bölümü 
Fırat Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
GYTE Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği Bölümü
İstanbul Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Müh. Bölümü
İTÜ, Metalurji ve Malzeme Müh. Bölümü
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Kocaeli Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Marmara Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Mersin Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
ODTÜ, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Osmangazi Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Sakarya Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Sabancı Üniversitesi, Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği Bölümü
Yıldız Teknik Üniversitesi, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü

Bu Blog'da Nerden Çıktı Diyenlere...

Blogu yazma fikri bi konferansta aklıma dank etti aslında. dedim elde bi sürü ders notu var, piyasada dönen tartışmalar var,her geçen gün yenilenen bir dünya var. 

Bi haber portalı paylaşım sitesi tarzında bişi olsun istedim. ders notlarınına ihtiyacı olan ulaşsın ders notunu paylaşmak isteyen olursa onu yayınlayalım burdan, millet faydalansın. piyasada dolaşan haberleri koyalım sektör hareketliliklerini görelim. bazı mesleki konularda makaleler yayınlayalım yenilikleri okuyup görelim.her hafta sonu bi yerlerde fuarlar var onlardan haberler yayınlayalım sektör nasıl,istekleri ne bi görelim ki ona göre çizelim rotamızı.

Bunun yanında aramıza yeni katılan veya katılmayı düşünen arkadaşlara meslekleri ile ilgili bilgi sahibi olabilcekleri bi portal oluşturmuş olalım. aradıklarının bi kısmını bulabilecekleri bi yer belkide..yani bi kişiye bile metalürji mühendisinin hava durumunu sunmadığını öğretsek kafii bence :))) 

Ve aklıma şu da geldi son anda. birilerine metalürji mühendisinin hava durumunu sunmadığını öğretirken, bazı arkadaşlarımıza da mühendilik bilimleri arasında parçalanamaz bağlar olduğunu her mühendislik dalının bir biriyle ilişkili olduğunu anlatabileceğimiz bi bloga olsun isterim..


Eee hayırlı olsun diyelim bari artık....  :))

1 Şubat 2011

Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Nedir?


Günlük yaşantımızda kullandığımız hemen herşey, malzemelerden oluşur. Bu malzemeler, doğal olarak oluşmuş ya da yapay olarak elde edilmiş olabilir. Metalürji ve Malzeme Mühendisliği'nin çalışma konusunu da bu malzemelerin tümü oluşturur.

Günlük yaşamın doğal parçası haline gelmiş gereçlerden yarı-iletken yongalara, ulaşım ve iletişim sektöründeki kullanımlarından protez ve yapay organ gibi tıbbi uygulamalara, zırh plakaları veya süper alaşımlar gibi savunma sanayi ağırlıklı ileri teknoloji uygulamalarına kadar her alanda değişik malzemeler, taşıdıkları özelliklerle uyumlu kullanım alanları bulur. Metalürji ve Malzeme Mühendisliği’nin uygulamaları da bu geniş yelpazede kullanılan metal, seramik, cam,  polimer ve bunların kompozit yapılarından oluşan her türlü malzemenin tasarımı, geliştirilmesi, üretimi, ve özelliklerinin karakterizasyonunu kapsar. Metalürji ve Malzeme Mühendisliği, bilişim teknolojileri ve genetik-moleküler biyoloji ile birlikte 21. yüzyılı şekillendirecek mesleklerden biridir.   

Metalürji ve Malzeme Mühendisliği uygarlık tarihinin en eski mühendislik dalı olarak da bilinen Metalurjiden doğmuştur. İlkel çağlarda, doğada saf halde bulunan metallerin ısı yardımıyla dövülerek veya ergitilerek şekillendirilmesiyle başlayan metalürji, demir-çelik sektörünün gelişimiyle sanayi devrimine soluk vermiş, cam ve seramiklerin endüstriyel çapta üretimi ve 20. yüzyılda polimer esaslı malzemelerin, yarıiletken malzemelerin ve biyomalzemelerin geliştirilmesiyle metal dışı malzemeleri de kapsayan, disiplinler arası bir karaktere sahip, malzeme bilimine dönüşmüştür. Bugün ulaşılan nokta; başta optik, manyetik, elektronik, tıp, biyoloji olmak üzere çeşitli bilim dallarında kullanılan malzemelerin ve buna bağlı teknolojilerin nano boyutlara inmesidir.

alındır.yıldız teknik üniversitesi metalürji ve malzeme bölümü.